Türkiye'den

Trakya’da Bir Başkent – Edirne

Edirne, en merak ettiğim kentlerden biriydi ve bir hafta sonu fırsatı yaratıp Edirne’ye gezmeye gittik. Ankara’dan sabah uçuşuyla Çorlu’daki havaalanına yaklaşık 1 saatte uçtuktan sonra, Anadolu Jet’e ait ücretsiz servisle yaklaşık 2 saatte Edirne’ye ulaştık. (Bu ücretsiz servis hizmetinden açıkçası haberimiz yoktu, planımız otogarda otobüsle Edirne’ye gitmekti. Bu durum bizim için çok hoş bir sürpriz oldu ve gidişte de dönüşte de büyük kolaylık sağladı.)
 
Mart ayında olduğumuz için hava kapalı ve biraz pusluydu, ama öyle soğuk da sayılmazdı. En azından yağmura yakalanmadık diyerek gezmeye kentin simgesi olan ve Mimar Sinan’ın ustalık eseri saydığı Selimiye Camisi’nden başladık. Caminin içi de dışı da mimari olarak çok etkileyiciydi, özellikle caminin yüksek kubbesine hayran kalmamak elde değil. Caminin iç kısmının ortasındaki mermer çeşme, minberi, mihrabı ve iç avluyu da hayranlıkla geziyoruz. Daha sonra caminin yanında bulunan Selimiye Vakıf Müzesi’ni ve tarihi Camii çarşısını da hızlıca ziyaret ediyoruz.
 
 
Selimiye Camii

Selimiye Camisi’nin kubbesi
 
Gezmeye şehir merkezinden devam… Edirne İstanbul’un fethine kadar Osmanlı’ya başkentlik yaptığı ve daha sonra da Trakya’daki en önemli kentlerden biri olduğu için hep belirli bir öneme sahip olmuş. Bunu şehrin merkezini gezerken günümüze kadar gelen tarihi eser ve izleri görünce kolaylıkla anlayabiliyorsunuz. Sırasıyla Bedestan Çarşısı, Eski Camii ve Üç Şerefeli Camii’yi görüyoruz. Bu camiiler gerçekten sade ama etkileyici eserler. Üç Şerefeli Camii, mimarisi her biri diğerinden farklı olan 3 adet minareye sahip ve minarelerden sadece biri 3 şerefeli. Kanımca Osmanlı mimarisinin çok güzel bir örneği olan bu cami de görülmesi gerekenler arasında.
 
Artık öğlen saatlerine geldiğimiz için karnımız acıkmış durumda. Hemen ününü daha önceden duyduğumuz ve Selimiye’nin karşısında yer alan Köfteci Osman’ı aramaya başlıyoruz. Lokantayı bulduğumuzda mütevaziliği dikkatimizi çekiyor. Burada köftelerimizi yiyor ve ardından ilk kez tattığımız peynir helvasına bayılıyoruz. Hem köfte hem peynir helvası mutlaka tadılmalı.
 
Porsiyon köfte
 
Peynir Helvası
 
Yemekten sonra şehir turumuza Edirne’nin merkezi sayılan ve trafiğe kapalı Saraçlar Caddesi’nden devam ediyoruz. Bu caddede ve ara sokaklarında tarihi dükkanların ve konakların arasında yürüyor, Edirneliler’in arasına karışıyoruz. Buradan sonra aklımızda Yunanistan sınırındaki Karaağaç kasabasına gitmek var. Caddenin sonundaki otobüs duraklarında Karaağaç’a gidecek olanı buluyoruz ancak henüz kalkmasına zaman var. Derken önümüze bisikletçiler çıkıyor, havanın da uygun olduğunu düşünerek biz de bisiklet kiralamaya karar veriyoruz…
 
Saraçlar Caddesi
 
Bisikletlerimizle Karaağaç yoluna koyuluyoruz. Tarihi köprülerin üzerinden önce Tunca’yı sonra Meriç’i geçiyoruz. Yolun her iki tarafı ağaçlar ve yeşil tarlalarla dolu. Yaklaşık 20 dakikalık keyifli bir yolculuk sonrası Karaağaç kasabasına varıyoruz. Karaağaç çok şirin bir yer, sanırsınız bir sahil kasabasındasınız. Burada Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi kampüsünü ziyaret ediyoruz, tarihi tren garını görüyoruz ve fakültenin hemen yakınındaki kafelerde soluklanıyoruz. Dönüşte de Meriç Irmağı ve tarihi köprünün yanında çaylarımızı yudumlarken manzaranın tadını çıkarıyoruz.
 
Karağaç’taki Güzel Sanatlar Fakültesi
 
Tarihi Meriç Köprüsü
 
Meriç Köprüsü üzerinden Selimiye
 
Şehir merkezine dönünce bisikletleri teslim edip Saraçlar Caddesi’nde turlamaya devam ediyoruz. Karnımızın acıktığını fark edip akşam yemeği için Edirne’nin asıl ünlü yemeği olan ciğerciyi aramaya koyuluyoruz. Yine Selimiye çıkan yol üzerindeki Tarihi Ciğerci Bahri Bey’de akşam yemeğimizi yiyor, Edirne yaprak ciğerinin neden farklı ve ünlü olduğunu anlıyoruz.
Yemekten sonra şehri ve Selimiye’yi biraz da ışıklar altında izledikten sonra otelimize dönüyoruz.
 
Ertesi gün kahvaltımızı yaptıktan sonra Üç Şerefeli Cami’nin karşısındaki Makedonya Kulesi’nden başlıyoruz gezmeye. Kulenin ve çevresinin çok da bakımlı olduğunu maalesef söylemek mümkün değil. Bu kulenin çevresindeki Hadrianopolis surlarında kazı çalışmaları devam ediyordu, çalışmalar sonucunda bu tarihi bölgenin daha iyi korunacağını umarak ayrılıyoruz.
 
Makedonya Kulesi
 
Şimdiki hedefimiz şehrin biraz dış kısmında bulunan II.Bayezid Külliyesi’ni, Sarayiçi ve çevresini gezmek. Bunun için merkezden külliyeye giden minibüse biniyor ve külliyeye ulaşıyoruz. Külliye adından da anlaşılacağı üzere II.Bayezid döneminde yaptırılmış ve içinde cami, tıp medresesi, darüşşifa (hastane), misafirhane ve aşevleri mevcut. Darüşşifayı ve tıp medresesini gezerek başlıyoruz. Burada özellikle akıl hastalarına yönelik müzikle tedavi yöntemi için ayrılmış müzik sahnesini görmek ilginç oluyor. Dönemde uygulanan tıbbi tedavi yöntemlerini, hastaların kaldığı odaları, ve bazı tıbbi araç & ilaçları görmek de mümkün. Gezi sonrası biraz da külliyenin bahçesinde soluklanıyoruz.
 
II.Bayezid Külliyesi
 
 
Külliyedeki gezimizi tamamlayınca çok da uzak olmayan Sarayiçi’ne doğru yürüyerek geçiyoruz. Sarayiçi’nde bulunan, yapımına II.Murat döneminde başlanılan Fatih Sultan Mehmet tarafından genişletilen ve diğer padişahlar tarafından eklemeler yapılarak büyütülen ve ismi Saray-ı Cedide olan sarayın çok büyük bir kısmı maalesef 1878 yılındaki Rus işgali sonucu tahrip olmuş. Günümüze ise saraydan çok az eser ulaşabilmiş. Biz de bu kalıntılar arasında gezimize devam ediyor ve bu kalıntılardan günümüze ulaşabilen Adalet Kasrı’nı görüyoruz. Ayrıca saray kalıntılarının hemen yakınındaki Balkan Savaşı şehitliğini ziyaret ediyoruz.
 
Sarayiçi – Saray Kalıntıları
 
Adalet Kasrı’nın hemen yanı başında tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri’ne ev sahipliği yapan “Kırkpınar Er Meydanı”nı dışarıdan görüyoruz. Meydanın çevresinde ünlü Kırkpınar ağalarının ve pehlivanlarının heykelleri mevcut. Tabii güreşlerin düzenlendiği zamanlar içerisinde olmadığımız için çevre oldukça tenha, meydana giriş de kapalıydı. Göreceğimizi gördük diyerek merkeze nasıl döneceğimizi düşünürken bulunduğumuz yerden Selimiye’ye yürüyerek 15 dakikada gidileceğini öğreniyoruz. Böylece şehrin arka sokaklarını da görerek Selimiye’nin arka tarafına ulaşıyoruz.
 
Selimiye’nin çevresinde turumuza devam ederken yağmur başlıyor. Tam da bu sırada gözümüze Edirne Arkeoloji ve Etnografya Müzesi ilişiyor. Fırsat bu fırsat diyerek müzeye giriyoruz. Müzede heykeller, seramik eserler, sikke örneklerini görüyoruz. Ancak burası büyük bir müze sayımaz ve yarım saatte bitiriyoruz.
 
Çıkınca biraz daha vaktimizin olduğunu görüyoruz ve Şükrü Paşa Anıtı’nı da gezmeye karar veriyoruz. Şükrü Paşa Anıtı’nı bulmak kolay olmuyor, açıkçası buraya arabasız gitmenin çok da iyi bir fikir olmadığını gidince anlıyoruz. Anıtın bulunduğu yerde Balkan Savaşı’nda kullanılan gerçek tabyaları görme ve gezme şansınız oluyor. Dönemin gazete örneklerinden savaş döneminde yaşanan gerçek olaylara kadar birçok belge ve doküman mevcut. Döneme ait bilgiler edinmek güzel ve faydalı da olsa, içiniz kararacaktır söylemek lazım.
 
Burayı da gezince artık vakit tamam deyip çok güzel bir hafta sonu geçirdiğimiz bu tarihi ve güzel şehirden ayrılıyoruz. Dönüş yine aynı Anadolu Jet ücretsiz servisi ile Edirne’den havaalanına, oradan da Ankara’ya…