Türkiye'den

Temmuz 2010 Karadeniz…

Temmuz 2010 Karadeniz…

Birkaç ay öncesinden ailece planladığımız Karadeniz gezisini gerçekleştirmek üzere 2010 Temmuz’unda çıkıyoruz yola…Karadeniz’de neredeyse her günün yağmurlu geçeceğini bildiğimizden, bütün kazakları, hırkaları valizlere doldurmayı da ihmal etmiyoruz. Ankara’nın bozkırından uzak, huzurlu, bol oksijenli iki hafta bekliyor bizi ailece.. Planımız; önce Trabzon’da Sümela Manastırı’nı gezmek, ardından sahil yolunu takip ederek ver elini Rize… Asıl amaç; yıllardır gidemediğimiz köyümüzü ziyaret etmek ve tabi ki kafa dinlemek.. Rize’deki köy evimizde geçirmeyi planlıyoruz 2 haftayı.. Yaklaşık 900 km yol kat etmemiz gerekiyor bunun için, ama günlerce yaşayacağımız huzuru düşününce bu mesafe gözümüzde hiç de büyümüyor.. Biz arabayla gitmeyi tercih ettik, ancak farklı alternatifler mevcut tabi..Ankara’dan Trabzon’a uçakla yaklaşık 1 saate gidebilir, oradan Rize’ye ve Karadeniz’in her yerine ulaşabilirsiniz. Karadeniz’i görmek isteyenler genelde turları tercih ediyorlar, ama ben daha çok, oraları bilen biriyle gidip serbest olarak gezmelerini tavsiye ederim.

Evet yolculuk başlıyor, gece çıkıyoruz yola ve takdir edersiniz ki çeşitli molalar, çay araları vs. derken Trabzon’a geliyoruz. Trabzon’un Maçka İlçesinde Karadağ’ın eteklerinde bir kayalık üzerine kurulmuş olan Sümela Manastırı (Panagia Sumela), deniz seviyesinden 1.150 m yükseklikte bulunuyor. Kuruluş amacı manastır ve kilise olarak faaliyet göstermek olsa da tarih boyunca karakol ve Rus karargahı olarak da kullanılmış. “Maçka’nın taşlı yollarında” ormana doğru ilerlerken, ağaçların arasından görünen bu manzara karşısında büyülenmemek imkansız.. Akla, mantığa sığmayan bir mimari ustalık örneği..Ancak ne yazık ki, bir çok turistin ziyaret ettiği bu manastıra gereken önemin verilmediği her halinden belli oluyor.. Umarım bu manastıra gereken özen gösterilir ve aşınan duvarlar, mimari niteliği bozulmadan onarılır..

Sümela Manastırı’na çıkarken oldukça tehlikeli bir uçurumu takip etmeniz gerekiyor, anlık bir hata bile o uçurumdan düşmenize yetecek gibi görünüyor.. Fazlaca eğimli ve kıvrımlı yollar… Kazasız belasız çıkıp iniyoruz, sonra tekrar sahil yoluna çıkıp Rize’ye doğru ilerliyoruz. Her yer yemyeşil, ne yana baksak ayrı bir fotoğraf karesi.. Yol kenarında arabasını durdurup piknik yapanlar, fotoğraf çekenler, tezgahlarda fındık, çay, meyve satanlar, hatta son ses müzikle horon tepenler smiley eşlik ediyor size yol boyunca…

Köyümüz, Rize’nin Pazar ilçesinde.. İlçe merkezinden köy yoluna girdikten sonra zorlu bir 45 dakika neticesinde ulaşabiliyoruz..Tahmin edersiniz ki asfalt bir yol değil köye giden yol,, Karadeniz’e özgü sert bir toprak ve bolca taş barındıran bir yol.. gökyüzünü görmemizi engelleyen dev çam ağaçları da yolculuğumuza eşlik ediyor bu yolda..Hangi evin önünden geçersek tanımasak dahi sıcacık bir hoş geldin selamıyla karşılanıyoruz. Büyük şehirlerde yaşayan soğuk, adeta birbirlerinden kaçan insan topluluğunu düşününce bu sıcakkanlı karşılama çok tuhaf bir huzur veriyor insana..

Ve köye varıyoruz.Arabayı park ettikten sonra patika bir yoldan yürüyerek valizlerimizi eve taşıyoruz, çünkü belli bir yerden sonra araç yolu yok.. 2 hafta geçireceğimiz evimizi temizledikten sonra (sürekli yaşayan kimse olmadığı için oldukça bakımsız kalmış), akşam ziyafeti için balık tutmaya gidiyoruz dereye.. Tabi işten anlayan tek kişi olarak babam bir güzel balıkları tutup, ormana karşı akşam ziyafeti çektiriyor bize.. Fotoğrafta da göreceğiniz üzere çok çok lezzetliydiler smiley

Derede serpmeyle balık avı smiley

İlk günü bu şekilde geçirdikten sonra birkaç gün daha burada dinlenip Rize’yi bütünüyle gezmeye başlıyoruz.. Hedef: Ayder. .Ayder yaylası kesinlikle görülmesi gereken ve Rize’nin son yıllarda turistler tarafından en çok ziyaret edilen yeri. Buraya giderken Karadeniz’in en azgın akarsularından biri olan Fırtına Deresi’ni görme fırsatı da buluyorsunuz. Fırtına Deresi son yıllarda rafting, Hydro Bronc (Nehir Kafesi) gibi sporlara yapılıyor olması açısından oldukça popüler.. Hydro Bronc, dünyada sadece Kanada ve Yeni Zelanda’da yapılan bir akarsu sporuymuş söylediklerine göre. Çok heyecanlı ve son derece keyif verici bir spor olarak görünüyor. Fırtına deresi boyunca yine turistlerin ve halkın uğrak yeri olan çay bahçeleri, balık restoranları, konaklama alanları (genelde ahşap yapılar) mevcut.. Fiyatlar da oldukça uygun.. Özellikle tavsiye edebileceğim yerler : Nefis alabalık yemek istiyorsanız Osmanlı Alabalık Tesisleri (ayrıca harika Laz böreği yapıyorlar), konaklama için Naliya Otel (serender anlamına geliyor..Serender: Mısır kurutmak inin kullanılan, evlerin dışında ve yakınında bulunan ahşap yapılardır). Şahsen Naliya Otel’e bayıldım.Tertemiz, çalışanları ve sahibi çok sıcakkanlı, acaip huzur veren bir yer.

Rafting & Hydro Bronc

Naliya Otel

Fırtına Deresi &Kemer Köprü

Alabalığa doyup, fırtına deresinin üzerindeki kemer köprüde birkaç fotoğraf çektikten sonra Ayder’e gitmek üzere yola devam ediyoruz. Seneler öncesinden hatırladığım birkaç mütevazı pansiyondan oluşan Ayder Yaylası’nın son halini görünce oldukça şaşırıyorum.. Butik pansiyonlar, beş yıldızlı oteller açılmış..sevindirici olan şu ki geleneksel dokuya aykırı, doğayla uyumsuz herhangi bir yapı yapılmamış. Ayder’de ahşap butik oteller, pansiyonlarda kalmak mümkün. Yol kenarında olmayan, yamaçlarda konumlanmış oteller de var. Valizlerinizi teleferiğe yüklüyorsunuz, onlar teleferikle, siz tabana kuvvet otelinize yerleşiyorsunuz J Günün her saatini kemençe ve tulum sesleri duyarak geçiriyorsunuz.. Ayrıca Ayder’de her yıl boğa güreşleri festivali düzenleniyor, komik gelecek belki ama köylüler boğalarını arenaya çıkarıp güreştiriyorlarsmiley ve kazanana ödül veriliyor. Biz Ayder’deyken festival sona ermişti maalesef..

Ayder fotoğrafları

Ayder, ayrıca 1994 yılında milli park ilan edilen Kaçkar Dağları’na ulaşmak için bir geçit olarak kullanılıyor. Kaçkar Dağları’nın en yüksek noktası olan Kavrun Dağı’nın yaklaşık 4000 m yükseklikte olduğu söyleniyor, ayrıca bu dağlar ; “ kaya tırmanışı, trekking, dağcılık, rafting, ve kayak ” gibi sporlar için bir merkez haline gelmiş.. Dağcılık ve trekking ile ilgilenen bir aile dostumuzun Kaçkarlar’da çektiği fotoğrafları görünce büyülendim ve bunları sizinle paylaşmak istiyorum, yorum size kalmış…

Eğer böyle bir tırmanışa girişirseniz ciddi bir hazırlık ve ekipmana ihtiyacınız var. Rize’deki dağcılık kulüpleri size bu konuda yardımcı olabilir.

Kaçkar’dan görüntüler

Kaçkar’a çıkma imkanınız olmasa bile Rize’ye gitmenizi kesinlikle tavsiye ederim.. Her bir köşesi görülmeye değer ve muhteşem huzur veriyor insana. Biz 2 haftanın geriye kalan kısmında dağ-dere-bayır gezdik, piknik yaptık,,bol bol fotoğraf çektik, denize girdik… vs. Her birinden bir hikaye çıkar smiley

Ve 2 hafta sonunda maalesef Ankara’ya döndük, umarım en kısa zamanda tekrar gitme fırsatı buluruz..

Yazımın başında da söylediğim gibi, bence kesinlikle turla gitmek yerine buraları bilen birileriyle gidin. Saat, gün kısıtlamanız olmadan kafanıza göre gezin.. (Mutlaka çevrenizde buralara yolu düşmüş ya da Karadenizli birileri vardırsmiley