Dünyadan

Paris

Paris

St. Cloud

Harita lazım biz plancılara, ya da kağıt kalem en azından; kendi soyutlanmış haritamızı üretir, üzerinden anlatırız. Çizeriz bir yandan anlatırken, rahat durmayız. Hiçbiri yoksa bile, ellerimizi kullanıp tarif ederiz artık her ne anlatıyorsak…
St. Cloud, Eyfel Kulesinden bir doğru çizin batı yönüne tam 6 km. Paris’in hafif dışı yani. Ankara ile karşılaştırırsak, yaklaşık Ümitköy-Çayyolu gibi bir yerleşim. Kentin dışında, yeşili bol, yoğunluğu düşük, ulaşım bağlantıları güçlü, erişimi kolay ve rahat yaşanır bir bölgesi Paris’in. Dorukların evinde sabah uyandığımızda, Balkız ile karşılaştık. Balkız, eve geçen yıl katılan yeni bireyi henüz tam yorumlayamamış. Bir şey var evde ama, henüz yerde sürünüyor; ara sıra birşeylere (birilerine veya bir yerlere) tutunup ayağa kalksa da çok kısa sürede poposunun üzerine oturan bir “şey” var evin içinde. Biraz da ilgi odağı olmuş bir” şey”. Ama hissediyor ki, bir zaman sonra ayağa kalkacak, yürüyecek, koşacak ve kendisi ile arkadaş olan bir “şey” o…
Öğlen, La Défense’a gittik. Çünkü en rahat oraya ulaşılıyor, tren ile 10 dakika falan, üç istasyon… La Défense, Fransızların, Paris’in tarihi ve kültürel dokusuna zarar vermeden, dokunmadan, çok çok iyi ulaşım bağlantıları sağlanarak oluşturdukları ofis bölgesi. Ofisler, alışveriş merkezleri, büyük açık alanları, mimarisi ile başarılı bir proje.
La Defense’dan metro ile Arc de Triomphe a geldik. Oradan da Champs Elysees’den aşağı yürüdük. Güzel cepheli yapılar, her biri birbirinden farklı ancak ortak bir dille üretilmiş, güzel ritmleri olan, bakmaktan mutluluk duyacağınız binalar. Binaların alt katları meşhur markaların mağazaları; mağazaların tasarımları rekabetçi, içerideki ürünler geleceğe yönelik. Akşam ışıkları ile daha da hoş bir Champs Elysees’de yürümek çok keyifli.
Akşam yemeği için Relais De l’Entrecote… Bir şekilde Paristeyseniz, burada yemek yiyin. Mekan çok sade, hiç şık değil, yemek tek çeşit. Önden salata, az pişmiş antrikot (ve tabi o muhteşem sosu ile) yanına patates kızartması ve kırmızı şarap. İşte budur…
Sonraki gün Le Marais. Marais sokakları dolaşmak için çok güzeldir. Keyiflidir. Sık sık (neredeyse adım başı, içinde gerçekten başarılı ve modern sanat eserlerini barındıran minik galericiklere rastlarsınız. Hoş meydanlar, avlular; dört tarafı yapılarla çevrili, ortadaki büyük meydanın yeşil alan ve bahçe olarak tasarlandığı nefes alma alanları, şirin parisien kafeler, hoş şaraplar, hoş butikler hep Le Marais’de karşınıza çıkacak değerlerdir. Örneğin benim güzel çaycım Mariage Frère oradadır. Biraz ileride Bastille, diğer yönde biraz ileride Hotel de Ville Paris; Ondan az ötede Notre Damme, az bu tarafta ise Centre George Pompidou ile birlikte süper bir rota oluşturur. Bizim niyetimiz, Bastille’den yürüyerek Mussee D’Orsay’e gitmekti. Ama, ara sokaklara dala çıka, Notre Damme, Hotel de Ville ve Pompidu ya uğrayarak vardık Parisin ve belki dünyanın en güzel müzelerinden birine, Musee D’Orsay e…
Musee D’Orsay, empressyonist ve post-empressyonist sanatçıların eserlerini yoğunlukla sunan bir müzedir. Monet, Manet, Renior, Cezanne, Degas, Seurat, Sisley, Gauguin ve Van Gogh resimleri ile tam bir doyum yaşatan bir mekan. Dolaşımı rahat eski bir gar binası olan yapı; içinde herhangi bir eser olmasa da gezilebilecek güzellikte bir mekan. Ve aslında, sergilenen resimler de bu var olan mimariye göre konumlandırılmış/ayrıştırılmış. Müzenin ışık aldığı yerlerdeki Paris ve Seinne manzarası da o atmosferden birdenbire ve bir an ayrılıp başka dünyalara gidip gelmenizi sağlıyor. Bu mekanlardan ikisinde, tren garlarının vazgeçilmezi dev saatleri içeriden görmek de ayrıca hoştu.
La Tour Eiffel orada duruyor, tekrar gidip baktık. Yani, o kadar çok bilgi ve görsel var ki Eifelle ilgili insan bir daha gidip bakmasa da olur ama işte, yine de gittik. Günün farklı saatlerinde farklı ışıklarda, farklı ışıklandırmalarda, farklı algılar üreten bir yapı Eiffel. Uzaklardan algısı daha da yüksek bir etki yaratıyor. Geceleri eğlenceli ışıklandırmalar ile ilgi çekiciliğini kaybetmemiş bir sanat eseri…

Şöyle bir Google Earth den de bakınca anlayacaksınız ki, O kadar kentleşmeye, yapılaşmaya yoğunluğa sahip bir kent merkezi olan Pariste, yine kentin içinde koca koca yeşil alanlar hatta ormanlar duruyor. Mesela Louvre’un hemen dibindeki Tuileries Gardens ( Tuileries Bahçeleri), Jardin du Luxembourg, (Luxembourg Bahçeleri), kentin içine kadar sarkmış (ya da orada dururken korunmuş ve orada kalmış olan) Boulonge Forest (Boulonge Ormanı). Dolayısıyla, yaya olarak çok rahat edilecek bir kenttir Paris. Metro ağı, tren bağlantıları, hzılı metro şebekesi (RER) ile, kent içi ve kent dışı ulaşımı çok rahat, güvenli ve hızlı, ayrıca da ucuz. Kaldırımlar, yayalara ayrılmış alanlar, parklar ve bahçeler, en kalabalık ve gürültülü yerlerde bile birden bire sakinlik ve rahatlama olanağı sunuyor.

 

Musee d’Orangerie ve Louvre Salı günleri kapalıymış. Bunu çok kötü bir şekilde öğrendik. Pazartesi nasıl olsa tüm müzeler kapalı diye bildiğimizden, pazartesi gününü Sacré Coeur ve Montmartre’ye ayırdık ki oldukça güzeldi. Kış gününde, ressamlar sokakta, çok hoşlardı; o bölgede şarap, kahve, krep o kadar hoş ki, bir kar eksikti sanırım. Güzel ışıklarla Paris izledik o tepeden, keyifle. Sonra güzel yemekler yiyeceğimiz Le Marais’ye döndük. Ama ertesi sabah, Musee d’Orangerie’ye geldiğimizde kapalı yazısını görünce şok olduk; Bari az ilerdeki Louvre a yürüyelim dedik. O güzelim Tuileries Bahçelerinden, sakin, sessiz, pırıl pırıl bir Paris gününde.. Ancak ne yazık ki Louvre da salıları kapalıymış. O halde hazır oralardayken, Hotel Costes’ gittik. Tavsiye ediorum, çok cool..
Akşam Chez Janou. Size onu öneririm. Ama rezervasyon yapın muhakkak. Telefonunu vereyim: 01 42 72 28 41 Tam bir Parisien bistrot –restaurant provençal-
St. Germain ve St. Michelle sokakları gezimiz, havanın da soğumasının etkisi ile sık sık cafeleri ziyaretimiz ile sonlandırdık gezimizi. Lufthansa ile yaptık seyahatimiz, Münih aktarmalı, çok güzel bir havaalanı. Pariste de Hotel Turenne de kaldık. Gayet iyi bir otel. Kahvaltı hariç fiyatlarda ama, kahvaltıya ödeyeceğiniz meblağ normal (Paris için tabii ki), hem kahvaltı fena da değil…