Konya – Mevlana Müzesi – Alaeddin Tepesi – Meram Bağları – 2015
Niye bilmiyorum, anlatılabilecek dillere destan bir güzelliği olmasa da çok seviyorum Konya’yı.
Ankara’dan da hazır hızlı tren seferi var, hele bir kez daha gidelim, tandır yiyelim dedik.
Ama tandır yiyemedik. Somatçı Fifi Ma Fih’de yedik. Bir sonraki yazım o olacak.
Anti-klişe timi olarak başlayım.
Konya Türkiye’nin en çok alkol tüketilen ili değil.
Konya’da tüm bayanlar kara çarşaflı değil.
Konya’da kız arkadaşınızla, eşinizle el ele gezebilirsiniz.
Konya’da çoğu insan yüzü gülerek gezer.
Konya’da Ramazan Ayı’nda aç kalmazsınız, açık restoran tabi ki var.
Konya, Ankara’dan çok daha kent diyebileceğiniz bir yer, engelli dostu, temiz, düzenli…
Konya Ankara’dan niye daha fazla kent?
Neredeyse kaldırım yok, çocuk arabasıyla, tekerlekli sandalyeyle kolayca yol alırsınız.
Belki trafik yok ondandır, ışık ihlali yapan, yaya yolu üzerinde bekleyen araç yok.
Bisiklet kiralama noktaları var, tüm şehri bisikletle gezebilirsiniz.
Bir sıkıntı var. Konya’ya özgü değil tabi, Suriyeliler sarmış dört bir yanı.
Hızlı tren ile istasyona vardık.
Turizm ofis ile karşılaştık, Mevlana Müzesi’ne yürünür mü dedik, çocuk da var.
Yürünür ama otobüs var dedi. Yürümeyi tercih ettik.
Bir de harita aldık danışmadan.
Yolda Alaeddin Tepesi’nde mola vererek, 2.5 km yürüdük.
Konya’ya imzasını atan Mevlana ve Selçuklular.
Şelçuklu Dönemi’nde Başkentti.
Bütün önemli tarihi imar işleri o dönemden kalma.
Mevlana aslen şimdiki Afganistan doğumlu.
Moğol istilasından bezip, ailesi hac zirati yaptıktan sonra Anadolu’ya yerleşiyor.
Alaeddin Keykubat, Konya’ya yerleşmeleri konusunda teşfik ediyor.
Anadolu’nun vahabi anlayışı ile islamlaşmamasına büyük katkı sağlıyor.
Neyse…
Alaeddin Tepesi şehrin ortasında bir vaha.
İsterseniz çimlerde, isterseniz banklarda, isterseniz çay bahçelerinde dinlenebilirsiniz.
İçinde farklı bahçeler var, soğanlı ve yumru bitkiler bahçesi örneğin.
Bazı bölümlerinde birisinin hobi bahçesiymiş gibi bir görüntü var.
Düşünce güzel, enteresan bitkileri görüyoruz ama dokunamıyorum, bahçelerin içinden geçemiyorum, yanına oturamıyorum.
Sanki bir yerlerden bir bekçi gelip, bahçe benim oynatmıyorum diyecek gibiydi.
Alaeddin Tepesi’nin bir ucunda, Alaeddin Cami var.
Selçuklu Dönemi’nden kalma bir cami.
Selçuklu camisi candır, insancıldır.
Sükse için,
devletin ya da
devletin yöneticilerinin gücünü göstermek için değildir.
İbadet içindir.
O dönemki yapı teknolojisi bol kemerli yapılara izin vermiş.
Kemerli camilerde,
kemerlerin altında kendinize ait bir alanınız olur.
Kuran, kitap okuyabilirsiniz, kendinizle kalıp düşüncülere dalabilirsiniz.
Büyük kubbeli, kemersiz camilerde sürekli izlendiğinizi hissedersiniz, sırtınızı dayayacağınız bir duvar bulamazsınız.
Sanki bir yerlerden bir imam gelip, cami benim oynatmıyorum diyecek gibi hissedersiniz.
Diğer Selçuklu Camileri için bakınız Sivas Ulu Cami, Aksaray Ulu Cami.
Caminin belli bölümleri Haziran 2015’de restorasyon için gittiğimizde ziyaretçilere kapalıydı.
Ancak içerisi gezilebilir, ibadete açık durumdaydı.
Yine Alaaddin Tepesi’nin bir ucunda Selçuklu Sarayı’nın kalan bir duvarı görebilirsiniz.
Bir 10 dk yürüme mesafesinde Mevlana Müzesi’ne ulaşıyorsunuz.
Müze tabi ki dünyaca ünlü.
Çilehaneler, mutfak, dergahta üst görevde bulunanların odaları o dönemki yaşamı anlatıyor.
Her daim ney ile bir sufi müziği eşliğinde geziyorsunuz.
Yerli yabancı turist sayısı neredeyse aynı.
Özellikle Kore ve Çin’den çok sayıda turist geliyor.
Mevlana yurtdışında Rumi olarak tanınıyor.
Ve hatta Abd’e insanlar Mevlana’nın bir islam düşürü olduğunu bilmiyorlar.
Mevlana Müzesi çıkışında hediyelik eşya satışı yapan küçük işletmeler var.
Özellikle çini konusunda modern hediyelikler yapan birsürü sanatçı var.
Bir uğrayın derim.
Mevlana Müzesi’nden sonra biraz dinlenmek için Meram Bağları’na gittik.
Meram Bağları şehrin biraz dışında.
Taksi ile merkezden 30 TL gibi bir ücretle ulaşabiliyorsunuz, dolmuş ve otobüs de tercih edebilirsiniz tabi.
Meram Bağları’na giderken, Konya’nın ve Konyalıların bu bölümünde oturanların maddi durumu hakkında biraz bilgi edinebilirsiniz.
Yol boyu müstakil villa diyemeyeceğim mini saraylar var.
Peyzajı muhteşem tasarlanmış, yeşillkler içinde karşılıklı vilların bulunduğu bulvardan Meram’a ulaşıyorsunuz.
Ramazan Ayı’nda merkezde yemek yiyebilecek çok yer var ancak burası, Ramazan’da akşamları daha çok rağbet görüyor heralde.
İşletmeler müşteri olmadığı için mekanların yalnız bir bölümünü açmış ya da akşama hazırlık yapıyorlardı.
İsterseniz su kenarında, isterseniz güzel bahçeleri olan işletmelerde oturabiliyorsunuz.
Ayağınızı uzatıp nargilenizi tüttürebiliyorsunuz.
Aylarca tandır kebabı burnumda tüttükten sonra geldim Konya’ya, ancak yiyemeden gittim.
Artık hem etli ekmek hem tandırı bir sonraki sefere bırakıp döndük.