İstanbul-34 saat.. Bayram Boşluğu
Bayramın ilk günü sabahı,
Ankara’da erken yola düşmemize rağmen hayatımda görmediğim kadar yoğun bir araç trafiği,
Esenboğa yönüne. Zar zor yakalayabildik uçağı. Uçağın yarısı boş, giden gitmiş.. Sabiha Gökçen
Havaalanına indik, kapıda bekleyen otobüslerden kalkmaya hazır olanına atladık ve 40 dakika sonra
Taksim Meydan’daydık. Ankara’nın aksine, bomboş bir Taksim/İstiklal.. Bomboş değil aslında, tüm
Müslüman Arap dünyası oradaydı sanırım. Çok iyi bir otel tercihi yapmışız: Stories-Apart. İstiklal
üzerindeki Sadri Alışık Sokakta, oldukça eski bir yapı alınıp restore edilerek üretilmiş bir butik otel
(çünkü tam otelin karşısında yapılmamışı vardı ve gerçekten eski ve dökük bir yapıydı). Toplam 14
minik odası var. Mimarisi de çok hoş, araştıramadım ama sanırım İtalyan veya Alman olmalı. Ana
Giriş Kapısı başlı başına özel bir sanat eseri, trabzanlar aynı şekilde.. Yapının eni en fazla 8 metredir
herhalde. Çok iyi çözüm üretmiş bir tasarıma sahipti. Çok küçük bir yapı olduğundan, kahvaltı veya
yemek için bir alan yok elbette. O yüzden apart. Ama, tam apart da değil, bir masa ve üzerinde
espresso makinası, su ısıtıcısı, fincanlar bardaklar, su ve mini bar var. Ütü, ütü masası falan herşey iyi
çözülmüş iyi sunulmuştu. Kesinlikle tavsiye ediyoruz..
Yemek için yakınlarda bir yer tercih ettik; Ada Cafe. Sakin, abartısız bir mekan. Kitaplarda yanı
başınızda zaten. Genelde iyi müzik çalıyor. Hele tüm İstiklal Hüsnü Şenlendirici ile inlerken bu sakin
ortamda yemek makuldü.
tarafı), güzel sokaklar, güzel gün ışığı ve güzel cepheler; ve, vardık Bienal alanına, İstanbul Modernin
yanı, Antrepolar…
Bienal, adındaki güçlü etkiden biraz yoksundu sanırım.
Sergiler, eserler, o kadar etkileyici değildi. Ama bienal bienaldir işte, yorulana kadar dolaştık. Bundan
sonrakilerin daha iyi olması umuduyla, yokuş yukarı tırmanarak, Geldik Galatasaray’ın yanından
İstiklal’e. Orada akşam yemeği için “Şimdi”ye gittik, orası da çok hoş bir yer, bilmeyenlere söyleyelim.
Güzel pizzalar ve diğer yemekler, güzel ve iyi fiyatlı şaraplar oldukça hoş bir mimariye sahip bir
mekanda sakin bir dekorasyonla yapılmış alanda sunuluyor. Çalışanların içten doğal halleri, abartısız
ilgileri memnuniyet vericiydi. “Şimdi”, çok fazla yabancı turist tarafından da keşfedilmiş, eğlenceli bir
mekan.
Ertesi sabah, kahvaltı için muhteşem bir yere gittik. Adı: 49. Otel’e çok yakın. Orada bir Bozcaada
kahvaltısı ve süper bir şey daha aldık. O süper bir şey, bir nevi pizza hamuru üzerine, tulum peyniri
serilmiş, biraz mantar ve üstüne 2 yumurta kırılmış ve odun fırınına sürülmüş. Muhteşem bir lezzet,
inanın bana.. Menüye bakınca, hepsinden isteyesiniz gelir, ama bu iki parça kahvaltı iki kişiyi güzelce
doyurdu. Çayları da güzel, sonraki kahve ise benim özellikle çok beğenerek içtiğim Julius Meinl
kahvesiydi, buraya da gidin..
Az kaldı, Şöyle tatlı ve farklı bir rotadan Karaköy’e indik. Oradan Haliç boyunca gidip Santral İstanbul’a
erdik. Otto ve Tamirane arasından geçip, yapraklarla kaplı yolda yürüdük. Güzel bir sonbahar olmuş.
Sessiz, izole bir alan. Eski santral binasının alışveriş merkezi ya da süper lüks konutlardan oluşan
ve adı park bilmem ne konutları olmadığından çok memnunluk duydum. Harika bir kamusal alan
oluşmuş, her ne kadar kamunun her tarafını davet edemiyor olsa bile..
Pera Müzesi kaldı artık, bir dahaki sefere. Bebek’de kıyıda kısa da olsa bir yürüyüş, İstinye de bir
Tabi, birçok şey diğer gidişlere..