Türkiye'den

Hiç Şüphesiz Antalya Dünyanın En Güzel Yeridir

Çocukluğunuzda, büyümeye yeni başlarken yaşadıklarınız; tattığınız mutluluklar, güçlü hisler belki de en belirleyici olanlar oluyor. Kendinizi ve dünyayı daha derinden tanımaya başlarken ilk tanıştığınız güzel bir şarkı veya albüm, bir kitap, gördüğünüz güzel bir yer başkaları için çok şey ifade etmezken sizin için vazgeçilmez veya unutulmaz olabiliyor.
Küçükken her yaz tatilini ortalama 2 ay sürecek şekilde Antalya’da geçirirdik. Okullar kapandıktan sonra dede ve anneannemizin yaşadığı bu sıcak ve nemli şehre gitmek için günleri sayar, yaz tatilinin sonunda da buruk bir şekilde ayrılırdık. O zamanlar şehrin tarihi ve doğal güzelliklerinin ötesinde bizi oraya bağlayan çok fazla şey vardı elbette. Gezmek nedir o kadar da bilmezdik, ama onca sene gidince de her bir güzelliği en azından bir kez görme şansı buluyorsunuz. Ve çok farkında olmasınız da küçükken gördüğünüz her bir karenin ayrı bir yer ettiğini büyüyünce tekrar anlayabiliyorsunuz.
Çocukluğumuzdaki o güzelim yaz tatillerinin yerinde uzun yıllardır yeller esiyor. Çok uzun süredir gidemediğim / gitmediğim bu şehre son dönemde 2 ayrı gezi yapma şansı buldum ki Ata’mızın sözlerinin ne kadar geçerli olduğunu tekrar anladım. Evet, benim için kesinlikle öyle – Antalya dünyanın en güzel yeri. Yukarıda bahsettiğim özel nedenlerin dışında Antalya’yı en güzel yer yapan nedenler saymakla bitmiyor ki.

1) Masmavi Deniz ve Yeşilin Tonları
Bu kısmı uzun uzun anlatmayacağım, çünkü hem fazlasıyla herkes biliyor hem de her detay sayfalara sığmaz. Merkezdeki Konyaaltı ve Lara plajlarından tutun da Belek, Beldibi, Kemer, Side, Kaş, Alanya ve daha saymadığım niceleri tek bir şehri çok güzel yapmaya yetebilecekken işte hepsi tek bir kentte Antalya sınırları içinde toplanmış… Ne diyeyim hepsi mutlaka görülmeli.
Yine de dikkat çekmek istediğim birkaç yer var ki, bunlar bence yaşarken en az 1 kez görülmeli denilecek türden yerler.
Konyaaltı Plajı’ndan Bey Dağları
Antalya – Kemer Arası Minik Koylar: Antalya’dan batıya doğru yola çıktığınızda sağ tarafınızda tüm haşmeti ve güzelliğiyle Bey Dağları, solunuzda enfes mavi deniz. Sıçan Adası’nın karşısına denk gelen Topçam (ki şimdilerde buraya marina da kurulmuş), Küçük Çaltıcak, Büyük Çaltıcak, Kargıcak ve Kındıl Çeşme Kamp Alanı plajlarının tamamı denize girmek için ideal. Bu koylar Antalyalıların günü birlik gezintiler için tercih ettiği, tesisleşmenin az, doğayla iç içe olmanın çok olduğu yerler. Ek olarak Beldibi ve Göynük’te bu güzergâhta ama buralar büyük otel zincirlerinin işgalinde maalesef, denize ulaşmanın yolu da, Beldibi’ndeki halk plajını saymazsak, otellerde konaklamaktan geçiyor.
Kemer – Kumluca Arası: Yine otellerle çevrelenmiş olsa da denize girilmesi gereken 4 ayrı yer de Kemer’le Kumluca arasında yer alıyor. Kiriş, Çamyuva, Tekirova ve Adrasan kıyasla en bilinen tatil yörelerine göre daha az kalabalık ve denizi de bir o kadar güzel yerler…
Kaş – Kaputaş Plajı: Kaş’tan Kalkan – Fethiye yönüne doğru gittiğinizde kıvrılan virajların arasında muhteşem bir güzellikle karşılaşırsınız. Tesisleşmenin olmadığı (umarım halen öyledir) bu küçücük ama muazzam plajdan büyülenmemek mümkün değil. Yolun 20-30 metre kadar aşağısında kalan bu doğal plajı yukarıdan gördüğünüzde, mavinin tonları sizi cezbedecek ve burada denize girmeyi her şeyden çok isteyeceksiniz.
Kaputaş Plajı
İncekum Plajı: Ben Antalya’nın batı sahillerini ve denizini, doğusundakilere kıyasla her zaman daha çok sevmiş ve tercih etmişimdir. Ancak bir yer var ki, Alanya’nın İncekum Plajı, istisnadır. Bu doğal plajı da görün, burada denize girin derim.
2) Denizin Kıyısında Yeniden Doğan Antik Kentler
Eğer bazı güzellikleri illa diğerlerinden ayıracaksam bu kısmı seçerdim. Tarihin eşsiz dokusu doğaya karışmış, daha güzel ne olabilir ki…
Antalya’dan batıya doğru sırasıyla;
Phaselis: Likya uygarlığına ait antik kentler Antalya’nın doğal güzelliklerini perçinliyor. Bunlardan Phaselis bana göre Antalya’nın zirvelerinden biridir. Gerek yeşillikler içindeki antik kenti, gerek bu antik kenti çevreleyen 3 taraflı muhteşem koyları, kafanızı dinleyebileceğiniz dinginliği ile eşsiz bir yer. Öyle ki her yıl gelsem yine bıkmam.
Phaselis – 1
Phaselis – 2
Phaselis – Doğu Koyu
Olympos – Çıralı: Olympos antik kentlerden en bilinen ve popüler olanı. 25 yıl kadar önce ilk kez geldiğimde o kadar ıssız ve sakin bir yerdi ki… Küçük yaşıma rağmen burada geçirdiğimiz birkaç günü hiç unutmamıştım. Öyle ki yıllar sonra gördüğümde ayrılmak istemedim. Buranın ayrı bir ruhu var, hissedeceksiniz. Ağaç evlerde veya benzeri pansiyonlarda konaklarken denize yürüyüş yolunuz antik kentten geçecek. Her gün farklı bir yeri keşfedecek, mavi ve yeşilin en güzel kesişiminde cennette olduğunuzu düşüneceksiniz. Bir de bu güzelliklerin yitip gitmemesi için dua edeceksiniz, ben öyle yaptım…
Olympos’un denize bağlantı noktası Çıralı plajı Antalya’nın belki de en iyisi… Çıralı köyünü de mutlaka gezmelisiniz. Tabi bir de Yanartaş var, dağa doğru uzanan yolu takip edip gidebilirsiniz.
Olympos Antik Kenti – Denize Yürüyüş Yolu
Çıralı
Kekova – Simena: Gelelim Antalya’nın güzelliklerinin bir diğer doruk noktasına. Kekova, Kaş’ın batısındaki Üçağız mevkiinde kalan ve karanın 100-200metre karşısında kalan bir adaya kurulmuş antik kent. Maalesef bu kent yüzyıllar önce yaşanan deprem ve benzeri felaketler nedeniyle ayakta kalamamış, büyük kısmının suların altında kalması nedeniyle de tam bir batık kente dönüşmüş. Şu an bu adanın tamamı sit alanı ve yerleşime açık değil, iyi ki de değil.

 

Kekova – Batık Kent 1
Kekova – Batık Kent 2
Simena ise Kekova’nın tam karşısında Anadolu karası üzerinde kurulu bir kale köy. Ki buranın günümüzdeki adı da Kaleköy zaten. Kaleköy’ün en ilginç yanı kara ile ulaşımının olmaması (yanlış bilmiyorsam Türkiye’nin kara ulaşımı olmayan, denizle ulaşılabilen tek köyü). Kekova ve Simena’yı gezmenin en iyi alternatifi bir yat turuna katılmak, kesinlikle pişman olmayacaksınız. Batık kentin eşsiz güzellikteki koylarında kalıntılar arasında yüzerken tüyleriniz diken diken olacak. Yine ve yeniden gelmek isteyeceksiniz.
Kaleköy
Simena Limanında Deniz İçindeki Lahit
Kaleden Liman ve Kekova
Patara – Xanthos: Kaş – Fethiye yolu üzerinde Kalkan yakınlarında bulunan Likya uygarlığının 2 önemli kenti Patara ve Xanthos antik şehirleri görülmeyi kesinlikle hak eden yerlerden. Likya uygarlığının başkenti olarak bilinen Patara kentinin çok büyük kısmı kumlar altında kalmış durumda, yine de ayakta kalan kısmı etkileyici. Hemen yakınlarındaki Xanthos da gezilmeli. Sonrasında enfes Patara plajında soluğu alıp serinleyebilirsiniz. Bu plaj Hatay’daki Samandağ Plajı’ndan sonra Türkiye’nin en uzun plajı (18km). Kumsalın bir diğer özelliği, Caretta Caretta kaplumbağaları için ev sahipliği yapması. Kumsalın doğallığına hayran kalacaksınız.
Patara Plajı

Caretta Caretta Kaplumbağaları Yaşam Alanı

Xanthos
3) Diğer Antik Kentler
Belki aşağıda bahsedeceğim antik kentlerin kıyısında deniz olmayabilir, ama bu onlardan etkilenmeyeceğiniz anlamına gelmemeli. Tamamının ayrı bir havası ve dokusu var. Gidilmezse bir şeyler kesinlikle eksik kalır.
Antalya’nın doğusundan batısına doğru sırasıyla;
Aspendos: Muhteşem amfi-tiyatrosu ile ünlü bu antik kent Serik ilçesine bağlı Belkıs köyü yakınlarında yer alıyor. Yol üzerinde görülmesi gereken ilk şey Köprüçay üzerinde bulunan ve Selçuklular döneminde kurulan tarihi köprü. Burada biraz vakit geçirip Belkıs’a yani Aspendos’a doğru hareket edebilirsiniz. Aspendos’ta karşınıza çıkacak ilk şey amfi-tiyatro olacak. Aspendos Akalar tarafından kurulmuş olsa da tiyatro Romalılar döneminde yapılmış. Selçuklu hakanları da bu tiyatroyu konaklama anlamında kullanmışlar. Günümüze kadar yıkılmadan gelen (ki halen belirli konser veya gösterilere ev sahipliği yapıyor) bu büyük şaheseri görebilmek gerçekten ayrıcalık.
Aspendos antik şehri sadece tiyatrosundan ibaret değil, bu iyi haber. Tiyatronun arkasından yukarıya doğru yol aldığınızda şehre doğru ilerliyorsunuz. Kötü haberse tiyatrodan sonra kalanlardan çok etkilenmeyebilirsiniz. Ama yine de gezmeye değer, özellikle de tiyatroya ve ovaya yukarıdan bakmanın tadını çıkarmalısınız…
Tarihi Aspendos (Belkıs) Köprüsü
Muhteşem Aspendos Tiyatrosu ve Verimli Ovası
Aspendos Tiyatrosu Kemerleri

 

Aspendos Antik Kenti
Perge: Antalya’nın 18km doğusundaki Aksu ilçesi sınırları içerisindeki Perge antik kenti benim Türkiye’de gördüğüm en büyük ve en etkileyici antik kentlerden biri. Aksu’dan Perge’ye gelirken önce şehrin dışındaki tiyatro ve stadyumu göreceksiniz ki bunlar sadece başlangıç. Şehri gezmeye başladığınızda ne kadar büyük olduğunu anlayacaksınız. Şehrin girişindeki 2 kule, sütunlar, yer mozaikleri görecekleriniz arasında. Özellikle 2 kuleyi geçtikten sonra ana bulvarda yürürken o zamanlardan modern şehircilik anlayışının temellerinin yer ettiğini fark edeceksiniz. Ana bulvar ortasında su kanalı, 2 tarafında yer alan yürüyüş yolları ve dükkanlar. Şehrin sonundaki çeşmeyi görüp arkasında yer alan merdivenlerden tepeye çıkmalı, şehri bir de yukarıdan seyretmenizi tavsiye ediyorum.
2 Kule – Ana Bulvar – Su Kanalı
Perge Caddeleri
Çeşme
Perge’ye Yukarıdan Bakış
Termessos: Termessos Antalya – Korkuteli yolunda, şehirden 30km uzaktaki Güllük Dağı Milli Parkı içerisinde yer alıyor. Bu antik kent Güllük Dağı’nda 1000m’den fazla olan bir yükseklikte yer alıyor. Parka girdikten sonra şehre dolambaçlı dik bir yoldan geçerek ulaşıyorsunuz. Geldiğinizde de hangi akla hizmet buraya bir şehir kurulduğunu sorgulayabilirsiniz. Biz geldiğimizde hava biraz da sisliydi ki puslu hava, heybetli dağ görüntüsü daha bir etkileyiciydi. Vardığınızda düz bir alan göreceksiniz ki tapınaklar, su kemeri ve şehir mezarlığı bu alanda yer alıyor. Muhtemelen bir arada görebileceğiniz en fazla lahit mezarı burada yer alıyor. Ana şehirden kalanları ve enfes tiyatroyu görmek içinse yukarı tırmanmanız gerekecek…
Artemis Tapınağı

 

Termessos – Lahitler 1
Termessos – Lahitler 2
Mhyra – Noel Baba Kilisesi: Antalya’nın Demre ilçesinde yer alan bir diğer Likya antik kenti Mhyra (ki Demre adı da buradan geliyor) ve yine ilçede yer alan St.Nicholas (Noel Baba) Kilisesi ziyaret edilmesi gereken yerlerden. Demre’nin kuzeyinde yer alan Mhyra özellikle kaya mezarları ile ilginizi çekecek.
Kayalıkların Bitişiğinde Antik Tiyatro
Kaya Mezarları
Kent merkezinde yer alan kilise ise Noel Baba olduğuna inanılan Aziz Nicholas’ın ölümü sonrası yapılmış oldukça eski bir yapı. Özellikle Hristiyanlar için oldukça kutsal olan bu kilise Antalya’da en çok turist çeken yerlerden biri.
St.Nicholas – Noel Baba Kilisesinden Motifler
Kilise İçindeki Zemin Mozaikleri
Bu kısmı bitirmeden birkaç ekleme daha yapmak istiyorum. Antik kentlerden benim gezebildiklerim bunlar, ama Antalya’daki antik kentler bunlarla sınırlı değil. Antalya’nın batı tarafında Tlos, Arycanda, Limyra doğusunda Silyon, Köprülü Kanyon yakınlarındaki Selge ve tabi ki Side’de de antik yapılar mevcut. Buraların da gezmeye değer olduğuna eminim, ilk fırsatta gezmek istiyorum.
Ayrıca Fethiye – Antalya arasında dolayısıyla Teke Yarımadası üzerinde çoğunluğu kıyı şeridini takip eden Likya Yürüyüş Yolu’nu baştan başa kat etmek, doğayla içi içe bir yaşamın özlemi içerisinde olan gezginler için inanılmaz bir deneyim olacaktır.
4) Kanyonlar & Şelaleler
Bu bölümde Antalya’nın daha az bilinen müthiş doğal güzelliklerinden bahsetmek istiyorum:
Köprülü Kanyon: Köprülü Kanyon Milli Parkı, Antalya sınırları içerisinde yer alan bir diğer milli park. Yine doğasına hayran kalacağınız Köprülü Kanyon, Manavgat ilçesi yakınlarındaki Beşkonak Beldesi sınırlarında, Köprüçay Nehri üzerinde yer alıyor. Suyu her mevsim dondurucu soğukluktaki kanyonda rafting yapabilir, eski taş köprülerden kanyonun müthiş doğasını seyredebilir, milli park içerisinde doğa yürüyüşü yapabilirsiniz. Ne kadar sıcak olursa olsun suya girerseniz siz siz olun donmayın…
Saklıkent Kanyonu: Patara ve Xanthos antik kentlerine çok yakın bir bölgede, Antalya – Muğla sınırını oluşturan Eşen Çayı üzerinde yer alan Saklıkent Kanyonu yine aynı isme sahip milli park sınırları içerisinde yer alıyor. Kanyon üzerinde yürüyüş yapmak gayet keyifli ve heyecan verici. Tabi bu yürüyüş tecrübeli bir rehber eşliğinde, suyun tehlike yaratmaya başlayacağı bir noktaya kadar sürüyor. Bunun için ıslanmayı ve bir miktar adrenalini göze almalısınız. Eğer bu konularda fobiniz yoksa kesinlikle pişman olmayacaksınız…
Eşen Çayı – Saklıkent Kanyonu

 

Saklıkent Kanyonunda Yürüyüş
Düden Şelalesi: Antalya şehir merkezine 10km mesafede bulunan Düden Şelalesi hızlıca gezilip görülecek doğal güzelliklerden biri. Düden Çayı üzerinde bulunan bu şelalenin olduğu piknik alanı bunaltıcı sıcaktan kaçıp bir nebze ferahlamak ve doğanın tadını çıkarmak için ideal bir yer.
Kurşunlu Şelalesi: Antalya – Isparta yolu üzerinde, Antalya şehir merkezine yaklaşık 25km mesafede bulunan Kurşunlu Şelalesi, yine günübirlik bir geziyle görülebilecek güzelliklerden. Kurşunlu Şelalesi’nin bulunduğu alanda birbirine bağlanan 7 küçük gölet ve ormanın dokusu görülmeyi kesinlikle hak ediyor.
Manavgat Şelalesi: Manavgat’ın 3km kuzeyinde Manavgat Çayı üzerinde yer alan bu şelale Düden ve Kurşunlu Şelaleri’ne göre daha az yükseklikten (3-4metre) dökülmesine rağmen geniş bir alana yayılması nedeniyle oldukça etkileyicidir. Çevresinde yer alan restoran veya piknik alanlarında manzarayı seyrederek güzel vakit geçirebilirsiniz.
Dim Çayı: Sıcaklardan bunalıp serinlemek ve doğa ile iç içe keyifle zaman geçirilecek bir başka yer de Alanya yakınlarındaki Dim Çayı. Üzerinde yüzer cafe ve restoranlar bulunan Dim Çayı’nda yüzmek de mümkün, tabii soğuğa yeterince dayanıklıysanız…
5) Mağaralar
Karanlıklar içerisindeki güzellikler; mağaralar:
Karain Mağarası: Antalya’nın kuzeybatısında merkeze 27km uzaklıkta (Termessos antik kentine çok yakın) yer alan Karain Mağarası, Türkiye’nin içinde insan yaşamış en büyük mağarası. Öyle ki günümüzden 500.000 yıl önce bu mağarada insan yaşadığına dair bulgular var ve bu özelliği nedeniyle mağara Unesco Miras Geçici Listesi’ne alınmış durumda. Mağaranın büyüklüğüne ve içerisindeki oluşumlara şaşıracaksınız. Mutlaka ziyaret edilmeli diyorum.
Damlataş Mağarası: Alanya merkezinde yer alan mağara dikit ve sarkıtlarının güzelliği ile ünlüdür. Kendine has doğal güzelliği başka yerde göremeyeceğiniz manzaraları size sunacaktır.
Mağara görmeye / gezmeye meraklıysanız, Antalya bu konuda çok zengin bir şehir. Yukarıda bahsettiğim 2’si sadece en ünlüleri. Özellikle Serik – Manavgat – Alanya civarında birçok mağara daha bulunuyor, bazıları: Dim, Aşıklar, Altınbeşik, Korsanlar, Kocain Mağaları…
6) Diğer Güzellikler
Kaleiçi – Antalya İskelesi: Antalya merkezinde görülmeden geçilmeyecek yerler arasında Kaleiçi, çevresi ve Antalya İskelesi var. Kaleiçi, Antalya’nın eski kent merkezi ve şu an turistik bir merkez durumunda. Kale Kapısı’ndan başlayarak Kaleiçi’nin dar ve şirin sokaklarında aşağıya iskeleye doğru yürüyerek inebilir, sağlı-sollu dükkanlardan alış veriş yapabilirsiniz. Bu yürüyüş esnasında, Antalya’nın simgelerinden Yivli Minare Camisi ve Saat Kulesi’ni görmelisiniz. İskelenin çevresinde yer alan restoran veya çay bahçelerinde oturup manzara eşliğinde soluklandıktan sonra karşı tarafa Karaalioğlu Parkı’na doğru geçebilirsiniz. Bu noktada yine tarihi bir yapı olan Hıdırlık Kulesi’ni göreceksiniz. Karaalioğlu Parkı yine kentin simgeleri arasında. Konyaaltı tarafı ve Beydağları’nın manzarası eşliğinde yürüyüş yaparak keyifle vakit geçirebilirsiniz. Sonrasında kentin ana caddelerinden olan Işıklar Caddesi’ne doğru geçip Antalyalıların arasına karışabilirsiniz. Yine kentin tarihi dokusunun en güzel örneklerinden olan bir antik Roma yapısı olan Üçkapılar’ı (Hadrian’s Gate) ziyaret etmenizi öneririm.
Antalya Müzesi: Gerek tarihi yapısı, gerek de çevresinde bu kadar antik kentin yer almasının da avantajı ile Antalya Müzesi görülmeye değer çok şey vadediyor. Müze kentin ana meydanlarından Güllük’e yakın bir noktada, Konyaaltı Caddesi’nde doğru falezlerin hemen üst kısmında yer alıyor. Tahmin ediyorum Türkiye’deki en iyi müzelerden biri burası, vakit ayırmaya kesinlikle değer. Müzede özellikle Likya ve diğer antik toplumlara ait heykel ve lahit örnekleri dikkatinizi çekecektir. Bunun yanı sıra Karain Mağarası’ndan çıkarılan ilk yaşam örneklerine ait buluntular; tarihi bakır, demir, seramik, bronz eserler; yazıtlar, ikonalar, sikkeler ve Antalya’nın yöresel (Yörük) ve tarihi kültürel mirasına ait örnekleri görebilirsiniz. Sergilenen eserlerin genişliği ve zenginliği sizi pişman etmeyecektir.
Antalya Müzesi’nden Heykel ve Lahit Örnekleri
Kalkan: Antalya’nın en batı noktasında, Kaş – Fethiye arasında yer alan Kalkan kasabası ziyaret edilmesi gereken yerlerden bir diğeri. Kalabalıktan bunalmayacağınız, şirin bir tatil kasabası niteliğindeki Kalkan, ana yoldan aşağıya doğru ilerledikçe sizi içine giderek çekmeye başlayacak. Merdiven tipi sokaklarında kurulan çarşısı, kafe ve barları arasında ilgiyle gezecek, küçük – şirin plajında serinleyebileceksiniz.
Kalkan’ın Şirin Sokakları
Alanya Kalesi: Alanya plajları ile olduğu kadar tarihi dokusu ile de ziyaret edilmesi gereken bir kent. Bunun en iyi örneği ise Alanya Kalesi. Tarih boyunca Akdeniz’deki önemli bir liman kenti olmuş Alanya’nın kalesi, 3 tarafı denizle kaplı kenti yarımadasın en uç ve yüksek kısmına inşa ettirilmiş. Tarihi daha eskilere, Helenistik döneme kadar dayansa da, günümüze kadar gelen kısmı 1221 yılında Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırılmış. Gerek şehirden kalenin manzarasına, gelen kaleden şehrin manzarasına hayran kalacaksınız. Ulaşım, yürüyerek uzun ve yorucu da olsa, tarihi dokuyu içselleştirmek ve manzaranın tadını çıkarmak için en iyi seçim olabilir. Gerek dar ve zorlu yolu, gerekse trafiği araba ile gittiğinize sizi pişman edebilir.
Surlarının uzunluğu 6,5km’yi bulan kalede, Kızılkule, İçkule, Tophane ve Tersane görülmesi gereken kısımlardan en önemlileri. Bir de efsanevi hikayelere konu olan Adam Atacağı Burcu’nu ziyaret etmeli ve buradan denize doğru taş atmayı denemelisiniz. Hikayeye göre esirlerden bu noktadan denize doğru taş atmaları ve eğer taş denize ulaşırsa serbest kalacakları söylenirmiş ki çok büyük kısmı bunu başaramazmış. Nedeni için en belirgin rivayet, kalenin altında yer alan bir mağara olduğu ve yarattığı hava akımı ile atılan taşı çektiği yönünde. Bu Başaramayanların uğradığı akıbet ise adından da anlaşılacağı üzere bu burçtan aşağı atılmak, ben de denedim ve yapamadım…
Saklıkent – Kayak Merkezi / Tahtalı Dağı: Denizi, plajları, tatil köyleri ile ünlü Antalya’da kış turizmi için de çok güzel olanaklar mevcut. Hatta bu olanak size çok güzel bir tezat da sunuyor. Öyle ki bahar aylarında kayak yaptıktan sonra kendinizi denize atabilirsiniz. Antalya şehir merkezinden 50km uzaklıkta Bey Dağları’nın üzerindeki kayak tesisleri, Türkiye’de deniz kıyısına en yakın olanı.
Saklıkent’te yaşayacağınız kayak / kış sporları keyfinin yanı sıra Tahtalı Dağı’nda teleferik tesislerini ziyaret ederek dağların tepesinde kar keyfi yaşarken bir yandan da Olimpos’un, doğanın ve denizin eşsiz manzarasını da görebilirsiniz.