Türkiye'den

EGE’DE TÜRK İZLERİ KOS-İSTANKÖY

Kos – İstanköy, Bodrum’un kalabalığından sıkılıp bir de Yunanistan’ın kalabalığını yaşamak isteyenler için 50 dakikalık mesafede yer alan, değişik bir seçenek. Kos’tan Bodrum’a, Bodrum’dan Kos’a çok sayıda günlük karşılıklı sefer var. Hareket noktaları Bodrum Kalesi, Bodrum Cruise Port  ve Turgutreis. Bunlardan bazıları yüksek hızlı tekneler ki 20-25 dakikada karşıya vardığı söyleniyor. Biz Bodrum Kalesi önünden kalkan normal feribotlardan birisini tercih ettik. Önceden gidenlerin deneyimleri ile bizim gördüklerimizi bir araya getirerek, feribotların hiçbir zaman saatinde kalkmayıp, gidişte de dönüşte de yarım saatten başlayıp bir saate varan  gecikmeler yaptığını söyleyebiliriz. Bodrum dışından gelecekler için, sabah park yeri bulma sorununun zamanlamada mutlaka dikkate alınması gerekiyor. Biletin önceden internet üzerinden alınması kolaylık sağlıyor. Feribota doğrudan biletle binilmeyip, ayrıca bir biniş kartı almak gerektiğinden, biletin yazıcıdan alınmış çıktısının bulundurulması zaman kazandırıyor.
 
Ada 1523 te Osmanlı hakimiyetine girmiş. 1912-1947 yılları arasında İtalya’ya bağlı olarak kalmış. O tarihten bu yana Yunanistan’ın 12 adalar (Dodecanese) idari birimi içinde yer alıyor.
 
Adanın merkezi Kos, çok da küçük ölçekli olmayan bir şehir. Bugüne kadar gördüğümüz en korunaklı limanlardan birisi olan limanının iki yanında uzanan plajlara sahip. (Piri Reis’in tanımlamasıyla; Küçük gemicükler girür, kadırga girmez, sığdur. Am­mâ kayık girür.) Coğrafyacı Strabon da Kos’un, iyi takviye edilmiş bir liman olma özelliğini vurgulamış.
 
Kos kalesi, sığ ve korunaklı bu limanın hemen yanıbaşında inşa edilmiş. Bir yükselti üzerinde yer almadığından “kale” isminin çağrıştırdığı heybeti taşımıyor belki ama oldukça iyi durumda, ayakta bir kale.
 
 
 
 

 
 
Midilli, Sakız, Samos gibi diğer yakın Ege adalarıyla kıyaslandığında , Osmanlı izleri,  sayıca fazla olmasının ötesinde,  çok daha fazla ayakta ve görünür durumda. Bunda, adanın 1912 den 1947 yılına kadar İtalya yönetiminde kalmasının ve bu sebeple Yunanistan ile Türkiye arasında 30 ocak 1923 te Lozan’da imzalanan mübadele anlaşması kapsamında olmayıp Türk azınlığı barındırmaya devam ediyor  olmasının önemli bir payı olsa gerek.
 
Kos şehrinin ana meydanı sayılacak Eleftherios meydanının bir kenarında yer alan Defterdar İbrahim Paşa camii bakımlı görünümü ile kentin önemli bir parçasını oluşturuyor.
 
Kos-İstanköy denilince ilk akla getirilen isimlerden birisi Hippokrates. Bu adada doğmuş, yaşamış. Modern tıbbın babası sayılıyor. Tüm dünyada kullanılan tabip yemini onun adını taşıyor. Kos antik dünyanın önemli tıp merkezleri arasında anılıyor. 
 
“..sağlık tanrısı Asklepios’un tapınaklarında hastalar tapınak uykusuna yatarlar ve rüyalarında tanrıyı görmek suretiyle iyileşeceklerine inanırlardı. Fakat bu tapınaklarda görevli olan rahipler hastalar üzerinde bazı incelemeler yapmak fırsatını bulmuşlar, bir takım tedavi usulleri ve ilaçlar uygulamağa başlamışlardı. Bu dönemde ün kazanan sağlık yurtları arasında Kos (İstanköy), Knidos ve Aşağı İtalya’da Kroton yurtları gösterilebilir. Hatta Kroton’lu Demokedes Dareios’un sarayında tabip olarak başarı ve ün kazanmıştı. Fakat bu araştırmalara bir takım fiziksel spekülasyonlar sızmakta gecikmemiş ve tıp mistik bir hüner şeklini almak tehlikesiyle karşı karşıya gelmişti. İşte bu kabil batıl görüşlere karşı 460 yılına doğru doğduğu anlaşılan İstanköy’lü Hippokrates çıkmış, her hastalığın doğal bir nedeni olduğunu, bu nedeni bulabilmek için her şeyden önce insan vucudunun incelenmesi gerektiği kuralını araştırmalarına temel yapmakla modern tıbbın temellerini atmıştır. (A.M.Mansel, Ege ve Yunan Tarihi, T.T.K.,Ankara, 1995, s.344)
 
İşte Hippokrates’in doğup çalışmalarını sürdürdüğü Kos adasındaki Asklepion şimdi turistler için bir çekim merkezi. Hipokrat da adada en çok rastlanan hediyelik eşya figürleri arasında. Lonca caminin önündeki çınar ağacının da Hipokrat zamanından kalmış olduğuna inanılıyormuş ama bazı yazılarda da araştırmalar sonucunda yaşının 560 olduğunun ortaya çıktığı söyleniyor. Burada Evliya Çelebi’nin izlenimlerine başvurmak kaçınılmaz oluyor. 1611-1682  yıllarında yaşamış olduğu bilinen Evliya Çelebi’nin “Kale ile varoş arasında Lon­ca Meydanında bir büyük çınar vardır. Bu hakîr, felekte kırk bir sene on sekiz pâdişahlık yer gezdim, böylesini görmedim.” şeklinde hayranlığını kazanan çınar ağacı, yorgun görünümüne karşın hala ayakta, Lonca caminin şadırvanın bulunduğu alanı gölgelendirmeye devam ediyor.  Evliya Çelebi, çınarı oldukça ayrıntılı olarak ve bilinen üslubu ile “birazcık” abartarak anlatmış; “Ama bu İstanköy’deki çınar, bunlar gibi yüksek boylu değildir, al­çaktır. Gövdesini on adam kucaklayabilir. Fakat bütün kuvveti dalla­rına gitmiştir. Üç yüz dalı vardır ki, her biri iki üç adam ancak kucak­layabilir. Hayır sahipleri, bu dalların altına yetmiş adet mermer somaki sütunlar dikmişler. Dalların ağırlığından zamanla, mermer sütunların üst kısımları ağaca gömülmüş, dallar da kalınlaştıkça havaya yüksel­meğe, mermer sütunları da yerden havaya kaldırmışlardır. Böylece, sü­tunlar boşlukta sallanmaktadırlar. Bazı dallarının etrafa uzunluğu iki üç yüz adım yayılmıştır. Dallar altında geniş bir sahra asla güneş gör­mez, kırk üç sofadır. On biri misafir sofalarıdır. Bu sofaların bir kısmı kiremit örtülüdür. Bu da sırf yağmur yağdığı vakit içindir. Yine bu çı­narın altında üç kahvehane sofası, Hüsam oğlu Kapudan Ali paşanın yaptırdığı bir abdest havuzu, her köşesinde birer çeşmesi vardır. Bu ağaç gölgesinde batı tarafındaki dalları altında çarşı başına kadar iki yüz adım sofadır. Burada yetmiş seksen turunç ağacı vardır. Yine bu sofaların doğusunda ve çınar dalları altında bir su kuyusu vardır. Cami kapısı dibinde de bir su kuyusu vardır. Bana anlattıklarına göre bu kale kâfirler elinde iken, bir Mısır gemisini yakalayıp içindeki müslümanları esir edip bu çınar altına getirirler. Hacılardan biri de bir kum­kuma zemzemini bu çınarın dibine döker. O zamandan beri bu çınar büyümekte imiş. Her halde bu çınar altı yedi yüz yıllık olmak var. Ha­kîr de teberrüken bu ağacın bir dalına “Seyyâhi âlem Evliya ruhuçün fâtiha sene 1082” diye, nurukân ve taylasan demiri ile elifleri birer arşın oyup yazdık. İnşallah bu yazı ebedî olarak durur da bu çınar, İstan­köy’ün pek meşhur olmasına sebeptir.”
 
Biz, eski yazı sözkonusu olduğunda “elifi görse mertek sanır” taifesinden olduğumuzdan  Çelebi’nin kazıdığı yazıyı göremedik. Aynı çınarın altında onun da dolaşmış olduğunu düşünmek, insan ömrünün doğada ne kadar kısa bir zaman dilimine sığdığını bir kez daha görmemizi sağlıyor.  
 
Lonca caminin arka yanındaki Türk Hamamı onarılmış, iyi durumda  ve ziyarete açık.
 
Adada kalacak yer bulma sorunu olmuyor. Önceden yer ayırma gereği olmadan , rahatlıkla otel bulunabiliyor. Ağustos ayı, adanın en kalabalık zamanı olmasına,  üstelik  ramazan bayramı kaynaklı Türk  akınına rağmen tam merkezde yer bulabildik.
 
Buna karşın kiralık araç bulmak biraz yoruyor. Adaya gelir gelmez yola çıkmayı düşünenlerin, mümkünse gelmeden araç kiralama işini halletmeleri önerilir. Biz , biraz da 6 kişilik bir grup olup, büyük bir araca ihtiyaç duymamızın da etkisiyle, geldiğimiz gün araç bulamadık. Ada turumuzu ertesi güne bırakmak durumunda kaldık. Ancak, amaç günü oldukça hareketli olan merkezdeki plajlarda geçirip, akşam şehirde dolaşmak, Kos’un gece hayatını yaşamaktan ibaret  olacaksa araba kiralanmasa da olur. Midilli, Sakız , Samos’taki gibi, merkez dışındaki yerleşimlerin daha renkli olduğu bir ada değil. Hatta  adadaki diğer yerleşimlerin bütünlüklü olarak özgün bir yapı taşımadıkları, görülmemelerinin kayıp oluşturmayacağı bile rahatlıkla söylenebilir. Yakın mesafelerde gezinmek için ATV, bisiklet ve motorsikletler daha uygun ve sayıca daha çoklar. Turistler, otomobillerden daha çok bu tip araçları tercih ediyor.
Merkezden kalkan küçük bir gezinti treni görünümündeki vagonlu araç, Türk mahallesi Platini’den geçerek Asklepion’a gidiyor.
 
Dikaios  dağının Türkiye’ye bakan  yamaçlarında  konuşlanmış Zia köyü, geniş bir görüş alanına sahip. Çok sayıda hediyelik eşyacı ve taverna bulunuyor. Güneşin batışını izlemek için ideal bir nokta olduğu söylense de biz gün ortasındaki ziyaretimizde , şöyle bir dolaşıp, aşağıdaki Tigaki  tuzlasını da gören terasında birkaç fotoğraf çekip yola devam etmekle yetindik. 
 
Marmari ve Tigaki,  Türkiye manzaralı, Kos merkeze yakın mesafede, uzun kumsalları bulunan küçük tatil kasabaları.
 
Antimachia kalesi aynı zamanda adanın tek havaalanının bulunduğu adanın merkezindeki Antimachia köyü yakınında. Havaalanının, bu büyüklükteki bir ada için oldukça yoğun sayılacak trafiği, plajları dolduran Norveçli, İsveç’li  Danimarka’lı, İngiliz turistlerin sayıca çokluğunu  açıklıyor.   
 
Kefalos, adanın güneybatısında, güney egeye bakan yüksekte konuşlanmış bir kasaba. Yan yana uzanan 6 farklı plajıyla ünlü. 
 
Kardamena da aynı yöne bakan bir başka plaj kasabası. Plajın hemen devamında uzanan sahil şeridinde çok sayıda taverna yer alıyor.
 
Kos merkezinde tavernaların yoğunlaştığı bölgelerin yanı sıra kalenin hemen arkasındaki bölgede , turistlerin yoğun ilgi gösterdikleri gece kulüplerinin sıralandığı bir bölge de var. Gece hayatının sabaha kadar devam ettiği, mekanların gece 11 de yeni açılmaya başlamasından belli oluyor.
 
Therma olarak bilinen sahil, volkanik bir oluşumun izlerini taşıyor ve dik bir yamacın tepesindeki otopark alanından başlayan dik bir inişten sonra ulaşılabilen sahil, çakıllı ama temiz bir denize sahip. Küçük derme çatma kafeteryaların yer aldığı bir iki plajdan sonra, deniz kenarındaki bir sıcak su kaynağına ulaşılıyor.
 
Ara sokaklarında dolaşırken görüleceği üzere, aslında şehrin altında bir şehir daha var. Sahilden içeri girildiğinde, stadyumun yanından geçilerek , gimnazyum, hamamlar ve odeon’un ana parçalarından olduğu bir kalıntı alanına ulaşılıyor. Roma dönemine ait olup restore edilen  alanın en uç noktasında bulunan Odeon etkileyici.  Doğu yönünde eski bir roma villası olan Casa Romana ve az ilerisinde de Dionizos Altarı kalıntıları bulunuyor.
 
Odeon’un yan tarafında, iki tarafı yüksek servi ağaçları ile kaplı bir yoldan ulaşılan Katolik Kilisesi’nin bahçesindeki, çoğu 1943 yılında sonlanmış  yaşamlara ait mezartaşları, adanın kısa İtalyan geçmişinden kalan hüzünlü izler olarak karşımıza çıkıyor.
 
Adaya gelmeden önce internet üzerinden genel bilgi edinmek isteyenler, Kos – İstanköy üzerine, ayrıntılı ve ciddi bir araştırmayı, http://www.istankoy.org adresinde bulabilirler.