Bir Başka Floransa Rotası
BİR BAŞKA FLORANSA ROTASI (TOSKANA-PISA-CINQUE TERRE)
İtalya gezimizin bir parçası ROMA-FLORANSA-VENEDİK’Tİ . Hızlı tren kullanmak yerine araba kiralayıp rotamız arasında bulunan tüm köyler, kıyıları didik didik gezmeye karar vermiştik. Ek bilgi olarak da; Dört kişilik araba kiralamak, hızlı trenle gitmekten çok daha ucuza geliyor. Şehirler arası hızlı tren kişibaşı37 euro iken roma temrini tren istasyonundan Fiat 500L aracıüç günlük kiralamak bize 215 euroya mal oldu.
Roma –Floransa arası rotamızda İtalya’da yaşayan arkadaşımız önerileriyle hazırladığımız görülmesi gereken köyler işaretlenmiş haritam;
Toskana; yol boyu yeşil yeşil yemyeşil manzaralarla dolu bir bölgedir. Toskana köyleri de; surlarla çevrili , ince uzun selvi ağaçları dolu dağ kasabalarıdır. Bu kırsal bölgede yol boyunca üzüm bağları ve zeytinlikler arasından geçiliyorki geçim kaynaklarını da bu ikisi oluşturuyor. Toskana bölgesinde en çok bilinen ve ziyaret edilen yer SIENA olmasına rağmen, diğer küçük kasabaları turizmden daha uzak oldugundan olsa gerek Toskananın ruhunu daha güzel yansıtıyor.
İlk durak, Roma ile 175 km uzaklıktaki (yaklaşık 2 saat) MONTEPULCIANO. Burası Toskana’nın en yüksek dağ kasabalarından biri, deniz seviyesinden 605 metre yukarıya kurulmuştur. Yoldaki tabelalarda sizi köye ulaştırmada gayet başarılı. Montepulciano’ya girmeden; bir çok şarap ve peynir tadım dükkanlarından geçiyoruz ,hatta bir tanesinden geçmekle kalmayıp açlığın verdiğin yüzsüzlükle ne var ne yoksa yiyoruz. Ünlü VİNO NOBİLE Dİ MONTEPULCİANO şaraplarını tadın derim.
Montepulciano’da sokaklar Rönesans saraylarıyla çevrili.Daracık sokaklarda dik bir yokuşu tırmanarak her İtalyan kentinde olduğu gibi duoma’ya ulaşılıyor..
Yokuşun bitiminde hoş bir dükkan var, evlerin hem iç yapısını görmenizi sağlıyor hemde çok hoş kapı zilleri, tokmaklar, ıvır zıvır birçok şey var. Buranın şöyle bir özelliğide varki; ‘Twilight yeni ay’ filminin bazı sahneleri burada çekilmiş.
İkinci durağımız 20 dk mesafedeki, PİENZA. Küçük samimi hoş bir köy..Pienza’nın şöyle bir hikayesi var; Piccolomini 1458 yılında papa şeçildikten sonra, doğdugu şehri yeniden inşa ettirmeye karar vermiş ancak ne varki tasarladığı gibi bir Rönesans şehri haline getiremiştir ancak eğer planlandığı gibi bir şehir olsaydı nasıl bir şehir olacağı eski papalık sarayı olan Palazzo Piccolomini’de gezilerek görülebilir. Köyün surları arasında hoş bir yürüyüş yapabilirsiniz ve Val d’orcia (orcia vadisinin) muhteşem manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz.
Bu kasabaya özgü birkaç lezzet de var. İlki; pici adında birçeşit kalın spagetti benzeri ev makarnası, ben denedim pek makarnadan farkli değil, diğer de pecorino peynirleri, kasabada birçok peynirciden tatma imkanı bulabilirsiniz.
Diğer durağımız; MONTELCINO. Dağ kasabası olan Montelcıno, İtalyan şaraplarından Brunello’nun üretildiği üzüm bağlarının tam ortasında yer alır. Bu şaraba kasabaya varmadan veya kasabada bulunan Enoteca’lardan tadabilir ve alabilirsiniz. Biz burada sanırımki siestaya denk geldikki dükkanlar 19.00’a kadar kapalı olacaklarını söylediler. Birkaç şarap dükkanı dolaşması ve kasabanın hemen girişindeki 14. yy kalesi olan Fortezza’yı turladıktan sonra yola devam ettik.
SIENA’ya yola koyulduk, Bir saat sonra vardığımızda hava kararmıştı. Eğer buraya arabayla gelmişseniz, arabayı hemen şehrin girişine park etmeniz gerek, şehir içine sadece taksiler girebiliyor, diğer arabaların girmesinin cezası ise 200 euroymuş.. (bakalım onu görücez uygulanıyor mu uygulanmıyor mu, çünkü tüm sokaklarda arabayla turladık biz)
Siena , turistik olduğu tüm sokaklarından belli..ayrı bir hava var, her yer canlı, ışıklı ve insanlı.. Sokakları dar ve yaşayan halkın günlük rutini gözler önünde, futbol oynamaya giden çocuklar kırmızı tuğlalı evlerden sarkan çamaşırlar…
Siena ‘da ortaçağ sokaklarında kaybola kaybola engebeli arazi bizi Piazza del Campo’ya götürüyor.
Zaten Siena’da her yol Piazza del Campo’a çıkıyor..Burası yelpaze biçiminde bir meydan. Yerlerde taşa oturmuş, yatmış, yuvarlanmış bir sürü insana rastlayabilirsiniz.
Biraz Piazza del Compo’dan bahsedecek olursak; Avrupanın en büyük ortaçağ meydanlarından biri olan bu meydanda yılda iki kez Palio (EYERSİZ AT BİNME) festivali yapılıyormuş. Meydandaki ekranlarda at yarışları görüntüleri verilmektedir. Meydanın hemen karşısındaki yapı ise; Palazzo Pubblico(belediye sarayıdır). Palazzo Pubblico’nun yanında yükselen 102 metrelik çan kulesi ile İtalya’da inşa edilen ikinci yüksek ortaçağ kulesidir.
Vakit çok geç olduğu için rotamızdaki San Gimignano’u biz gezemedik.Gece Floransa’da sonlandı. Floransa’dan VenediK’e giden rota da ise uğrayacağımız yerler; PISA VE CINQUE TERRE’YDİ.
Floransa- Pisa arası 1 saat sürdü. Pisa’ya vardığınızda araba otopark yeri turistik merkezin hemen karşısında vardır. Pisa; ardı ardına sıralanmış Duoma,Vaftizhane ve Campanile(eğik kulesi) ile karşılıyor bizi, her hangi bir giriş ücreti yok, ama Pisa’ya çıkış istenirse 18 euro, asansör yok, sıra çokJ
Pisa eğik kule; yapımına 1173 yılında (sellerle taşınmış alüvyonun üzerinde) başlanan kule 1274 yılında daha 3. katı inşası tamamlanmamışki eğilmeye başlamış. Buna rağmen yapımına devam edilmiş ve 1350 yılında tamamlanmış. Teknolojik gelişmeler kullanılarak kulenin eğimi 38 cm azaltılmış, güvenliği sağlandıktan sonra 2001 yılında halkın ziyaretine açılmış. O gün bugündür de Pisa Kulesiyle bir fotoğraf çekilme yarışması süregelmiştir 🙂
Pisa yakınlarındaki Lucca kasabası da vaktiniz varsa gezilebilir, ‘ingiliz hasta ‘ filmi burada çekilmiştir ve toskana bölgesinin en düz kentidir. Biz ise rotamızı kuzeybatıya çevirdik artık denizle buluşma vakti!!!
CINQUE TERRE, sarp kayalıkların ucuna asılmış gibi görünen renkli renkli evlerin evsahipliğini yaptığı 5 köyden meydana gelir.Bu köyler; Monterossa al mare, Vernezza, Corniglia, Manarola ve Riomaggiore’dir. Bir zamanlar köylere ancak deniz yoluyla ulaşılıyormuş ancak şuan köyler arası yürüyüş yolları ve demiryolları mevcut. Riomaggiore’den başladık başladık biz gezmelere, girişteki otopark parasız.. Arabayı parkettiğimiz yerden bir sahil kasabasını oldugunu hissettirecek şekilde lokantalardan, balkonunda havlular asılan evlerin arasından geçerek kıyıya ulaştık. Ortam büyüleyici gerçekten; balıkçı tekneleri, küçük bir sahil ve rengarenk evler.,..
Daha sonra Via del Amore’yi takip ederek tren istasyonuna doğru geçtik. Bilet almak için makinelerin önünde baya bir vakit geçirdiğimizi gören Malezyalı genç bir çift yanımıza yaklaşarak ‘biz iki gündür gidip geliyoruz bilet almanıza gerek yok. Zaten diğer köy durağına yaklaşık 1 dakika sürüyor ve bilet kontrolu yapılamayacak kadar kısa’ deselerde biz bileti almış bulunduk.. Aldığınız bilet 24 saat geçerli aklınızda bulunsun.. Manorala’da trenden indikten sonra limon ağaçları ve üzüm bağları arasında tepeye tırmanmaya başladık ,hedef;’TRATTORIA DAL BILLY’. Bu restoran sunduğu deniz ürünleriyle ve ev yapımı şarabıyla hertürlü sitede övgüyle bahsediliyordu. Muhteşem manzaralar eşliğinde dik bir yamacı yaklaşık20 dakika tırmandıktan sonra ulaştığımız yemekler ve şarap her türlü çabaya değerdi!!! kesinlikle gidin derim..
Ve İtalya’da bir gün daha gün batımıyla muhteşem bir yerde biter…Bol gezmeli günler..