Dünyadan

Belgrad – Sırbistan – 2014

 
Belgrad’a 3 günlük (gidiş-geliş dahil) bir gezi planlıyor ve Mayıs ayında bir Cumartesi sabahı Sabiha Gökçen’den Nikola Tesla Havaalanı’na uçuyoruz. Sırbistan’a vize uygulaması olmaması çok büyük bir avantaj, bu geziyi planlarken Belgrad’ın doğal ve tarihi güzellikleri kadar tercih sebeplerimizden biri de bu oluyor.
Sırbistan’ın para birimi Sırp Dinarı (1 TL yaklaşık 40 Sırp Dinarı) ve Türkiye’de bulmak mümkün olmuyor. Uçaktan inince ilk işimiz havaalanındaki döviz bürosundan yanımızda getirdiğimiz Eurolarla Sırp Dinarı almak oluyor. Ancak muhtemelen burada pahalı olacağı için sadece otele götürecek miktarda alıyoruz (şehir merkezinde döviz bürosu bulmak hiç sıkıntı olmuyor, ve tabii daha ucuz). Havaalanı şehir merkezine yakın bir yerde değil, bu nedenle otobüs ya da taksiye binmemiz gerekiyor. Turist olduğumuzu anlayan taksiciler hemen pazarlığa başlıyor ama otobüs çok daha ucuz, acelemiz de yok. Üstelik otelimizin çok yakınından geçiyor. Otobüse biniyor ve yaklaşık 30 dakikalık bir yolculuk sonrası otelin olduğu Savamala bölgesindeki durağa varıyoruz.
Otel (City Hotel Belgrade) , gayet merkezi bir yerde. Gezerken çokça kullanacağımız tramvay ve otobüs duraklarının çok yakınında. Ayrıca şehirler ve uluslararası tren garının hemen karşısında. (Zaten bu oteli çok merkezi bir yerde olmasından dolayı seçmiştik ve tüm gezi boyunca gayet memnun kaldık)  Odaya valizlerimizi bırakıp yerleştikten sonra hemen gezmeye başlıyoruz. İlk hedefimiz Kalemegdan.
 
Kalemegdan
Haritadan çok da uzak olmadığını anladığımız Kalemegdan’a yürüyerek gitmeye karar veriyoruz. Böylelikle Savamala bölgesini ve sokaklarını biraz daha yakından görme fırsatımız olacak. Sava Irmağı’nın kıyısındaki cadde ve sokakların üzerinden 15-20 dakikalık bir yürüyüş sonrası Kalemegdan’a varıyoruz. Kalemegdan (Kalemeydan) isminden anlaşılacağı üzere Osmanlılar döneminden kalmış ve Belgrad Kalesi surlarının içinde kalan bölgesine verilen bir isim. Kalenin içinde Osmanlı’dan izler sıklıkla görülüyor. Damat Ali Paşa Türbesi’ni, Sokollu Mehmet Paşa çeşmesini ve Stambol (İstanbul) Kapısı’nı görüyor ve geziyoruz. Kalenin içinde birçok tarihi izin yanı sıra, güzel yeşil alanlar, heykeller ve müzeler mevcut. Ayrıca kale tam olarak Tuna ve Sava Irmakları’nın kesiştiği noktanın kıyısına kurulduğundan çok güzel manzaraları yukarıdan izlemek mümkün oluyor.
 
Kalemegdan – Stambol (İstanbul) Kapısı

 
Belgrad Kalesi’nden Tuna ve Sava
 
Knez Mihailova
Kalemegdan’ın ana girişinin tam karşısındaki ana cadde Knez Mihailova. Bu cadde şehrin en canlı caddesi ve trafiğe kapalı. Sağlı-sollu dükkanlar, kafeler ve restoranlarla dolu caddeyi baştan başa yürüyoruz ve bir kafede soluklanıp bir şeyler içiyoruz.
 
Knez Mihailova
 
Yorgunluğumuz giderdikten sonra Knez Mihailova ve çevresindeki sokakları turlamaya devam ediyoruz. Halen aktif olarak kullanılmakta olan Bayraklı Camisi’ni gördükten sonra Republike (Cumhuriyet) Meydanı’na doğru yürüyoruz. Bu meydan “Natioanal Theatre – Devlet Tiyatrosu” ve “National Museum – Devlet Müzesi” binaları ile çevrelenmekte. Meydanda ayrıca Sırp Prensi III.Mihailo’nun heykeli bulunuyor. Kendisi Belgrad’da Osmanlı egemenliğine son veren prens olduğu için Sırplar için ayrı bir öneme sahip. Hatta heykelinin sağ elinin İstanbul’u işaret ettiği rivayet ediliyor.
 
Republike Meydanı
 
Meydanda biraz vakit geçirdikten sonra acıktığımız fark ediyor ve ününü daha önceden duyduğuz “?” isimli restoranı aramak için Knez Mihailova’nın giriş tarafına doğru yöneliyoruz. Ve biraz da sora sora caddenin baş tarafındaki sokakta St.Michael Kilise’nin karşısında restoranı buluyoruz. “?”’da gayet büyük porsiyon ve lezzetli köftelerle karnımızı doyuruyoruz. Burada mutlaka yemek yenilmesini tavsiye ederim. Adı soru işareti olsa da yemeklerinde hiçbir soru işareti olmadığını görecek, köftelerinizi yerken Türk mutfağındaki lezzetten çok farkı olmadığını düşüneceksiniz.
 
Restoran’da 1 porsiyon köfte
 
Tasmajdan & St.Mark Kilisesi
Restorandan çıkınca şimdiki hedefimizi Tasmajdan bölgesi. Knez Mihailova’nın bitimine kadar yürüyerek Hotel Mosvka’ya varıyoruz. Bu otel de yapı olarak şehirde görülmesi gerekenler arasında. Bütçeniz uygunsa otel konaklama açısından da tercih edilebilir.
 
Hotel Moskva
 
Oteli geçtikten sonra “National Assembly- Parlemento Binası”’nın önünden yürüyerek St.Mark Kilisesi’ne ulaşıyoruz. Kiliseye vardığımızda hoş bir sürprizle karşılaşıyor ve yerel bir düğün kafilesine rastlıyoruz. Kilisenin önünde gelin & damat ve arkadaşları çalgıcıların çaldığı müzik eşliğinde tabiri caizse halay çekiyor ve oynuyorlar. Bu görüntü bize Türkiye’yi hatırlatıyor ve kültürel benzerlikler dikkatimizi çekiyor.
St.Mark Kilisesi dışarıdan etkileyici bir mimariye sahip ancak içeri girince gayet sade bir görüntü ile karşılaşıyorsunuz ki Ortodoks Kilisesi olmasından kaynaklanıyor diye düşünüyor ve Katolikler’den bu yönden ayrıldığını düşünüyorum.
 
St.Mark Kilisesi
 
Kiliseden çıkıp yan taraftaki Tasmajdan’a (diğer adıyla Taş Meydan) yöneliyoruz. Burası heykeller, çeşmeler ve tabi yeşil alanlarla dolu şirin bir park. Parkı geziyor ve biraz soluklandıktan sonra yakınlardaki Nicola Tesla Müzesi’ne doğru yol alıyoruz.
 
Nikola Tesla Müzesi & St.Sava Kilisesi
Tasmajdan’dan müzeye yürüyerek yaklaşık 5 dakikada ulaşıyoruz. Nikola Tesla elektrik & manyetik alanındaki buluşları ile çok önemli bir bilimadamı. Müzede Nikola Tesla’nın bazı buluşlarının demolarına katılmak ilginç bir deneyim oluyor. Tesla’nın başlıca icatları olarak florasan lambası, neon ışıkları, elektron mikroskobu ve mikrodalga fırını sayabiliriz. Ayrıca Sırplar için çok önemli bir kişi ve Edison’un en büyük rakibi olan Tesla’nın ilginç hayat öyküsü ile ilgili bilgiler öğreniyor ve bazı kişisel eşya, mektup, yazı vb.’lerini görme şansı buluyoruz. Hayat hikayesinin bir bölümü “The Prestige” filminde izlenebilir.
 
 
 Nikola Tesla Müzesi’nden bir demo
 
Müzeden çıktıktan sonra St.Sava Kilisesi’ne doğru yürüyoruz. St.Sava Kilisesi de bir parkın içinde ve kentin en büyük kilisesi. Yine, özellikle iç kısmı için, sade bir yapı olduğunu söylemek mümkün.
 
St.Sava Kilisesi
 
Skadarlija – Bohem Sokağı
St.Sava’dan ayrılıp Republike Meydanı’na doğru geri dönüş yoluna düşüyoruz. “Belgrad Palace”, “Presendential Palace” ve “    City Assembly” binalarını görerek meydana ulaşıyoruz. Meydanın çapraz alt kısmından Skadarlija – Bohem Sokağı’na giriş yapıyoruz. Bu sokak yazar-çizerler, gazeteciler, sanatçıların uğrak yeriymiş. Aslında sokak çok kısa, eski binaların çevrelediği bir yer ancak gerçekten şirin ve keyifli bir havası var. Bizdeki fasıl mekanlarını akla getirecek türden mekanlar sağlı-sollu dizilmiş durumda. Ayrıca akşam yemeklerini müzisyenler & canlı müzik eşliğinde yiyorsunuz. Tüm mekanlar benzer olunca ortaya şenlikli bir manzara çıkıyor.  Biz bu sokağın neşeli ve rahatlatıcı ortamını çok seviyor ve ertesi gün de akşam yemeği için soluğu burada alıyoruz.
 
Skadarlija – Bohem Sokağı
 
Müzisyenler & canlı müzik eşliğinde akşam yemeği
 
Akşam yemeği sonrası artık günün yorgunluğunu atmak üzere otele dönüş yoluna geçiyoruz. Knez Mihaliova’nın girişindeki durağa ulaşıp 2 numaralı tramvaya (bilet soran da alan da yok, bedava…) biniyor ve otele rahat bir şekilde ulaşıyoruz.
 
Topcider Parkı ve Ada Ciganlija
2.gün için önceliğimiz şehrin daha doğal ve yeşil alanlarını gezmek. Bu amaçla şehrin ve otelimizin güney tarafında bulunan Topcider Parkı’na gitmek üzere yola koyuluyoruz. Otelimizin karşısındaki duraktan otobüsle parkın yakınındaki durağa kadar ulaşıyoruz. Sonra Partizan Stadı’nın yanından geçerek parka ulaşıyoruz. Park oldukça büyük bir alan kaplıyor ve şehrin merkezinde yer alıyor. Belgradlılar için gerçekten çok güzel, gerek spor yapmak için gerek doğayla içiçe vakit geçirmek için ideal bir alan.
 
Biz de birçok parkın birleşiminden oluşan bu devasa parkta yürüyüş yapıyor, ara ara durarak yanımızda getirdiğimiz kitaplarımızı okuyoruz. Dinginlik ve huzur dolu Topcider’de trafikten, kalabalıktan, motor seslerinden uzak çok dinlendirici şekilde zaman geçiriyoruz.
 
Topcider Parkı
 
Aslında parkın içinde ziyaret edilebilecek müzeler de mevcut ancak biz belki başka sefere diyerek parktan Ada Ciganlija’ya doğru hareket ediyoruz. Bunun için öncelikle otobüse binerek Sava Nehri üzerindeki duraklardan birinde iniyor ve karşı tarafa geçiyoruz. Buradan adaya giden otobüse biniyor ve adaya ulaşıyoruz.
 
Ada Ciganlija Sava Nehri’nin ortasında oluşmuş doğal bir ada. Günlerden Pazar ve havada güzel olunca birçok Belgradlı soluğu adada almış. Adada hemen nehir kıyısındaki doğal plaj dikkatimizi çekiyor. Biz oradayken tenha sayılabilecek bu plaj havanın daha iyi olduğu zamanlarda çok kalabalık oluyormuş. Plaj kenarında kafelerden birinde bir şeyler içip nehrin tadını çıkarıyoruz. Daha sonra adanın geri kalan kısmını gezmek için ayrılıyoruz. Adayı gezdikçe daha çok etkileniyoruz. Burası şehrin spor merkezi olmuş. Nehirde yüzme, kano sporlar için yer ayrıldığını görmüştük, adada ilerledikçe de tenisten bisiklete, atletizmden Amerikan futboluna hemen hemen her spor için alan ayrılmış olduğunu görüyoruz. Ki ailecek Belgradlılar spora büyük ilgi gösteriyorlar. Bu durumu görünce Sırplar’ın genel olarak bireysel & takım sporları fark etmez, sporda neden başarılı olduklarını anlayabiliyorsunuz. Burası Belgrad’da şahsen benim en çok beğenip etkilendiğim yer oldu, mutlaka gidilmeli derim.
 
Ada Ciganlija’da nehir kıyısı plajı
 
Adada turlayıp spor yapan Belgradlıları hayran hayran biraz da kıskanarak gözlemledikten sonra Zemun bölgesine geçmenin zamanı geldi diyor ve adadan ayrılıyoruz.
 
Zemun
Adadan önce merkezi bir durağa oradan da Sava’nın karşı tarafında yer alan ve Tuna’nın kıyısında yer alan Zemun bölgesine giden bir otobüse biniyor ve yaklaşık 15 dakikada Zemun’a varıyoruz. Önce ara sokaklardan geçerek Zemun Kulesi’ne ulaşıyoruz. Burası şehre göre yüksekte kalıyor ve manzarası etkileyici. Tarihi kuleyi gördükten sonra yanındaki kafeye oturuyor ve manzaranın tadını çıkarıyoruz.
 

Zemun Kulesi

 
Kafeden kalkınca aşağıya iniyor ve Tuna’nın kenarında şehirlilerle beraber yürüyüş yapıyoruz. Tuna’nın suları yükseldiği için nehrin nerede başlayıp nerede bittiği anlaşılmıyor. Yan taraftaki kafelerden birinde biraz daha vakit geçirip nehri seyre doyuyoruz.
 
Zemun ırmak kıyısı yürüyüş yolu & cafeler
 
Zemun bölgesinde keyifli ve dinlendirici şekilde vakit geçirdikten sonra tekrar şehir merkezine dönüyoruz. Knez Mihailova ve Bohem Sokağı’nda günü tamamlıyoruz. Ertesi gün eve dönüş yolu için Nikola Tesla Havaalanı’ndayız.
Belgrad’ı özetlemek gerekirse;
  • Şimdiye kadar gördüğüm en yeşil, doğal alana en çok yer ayrılmış şehir.
  • Şehir ne küçük ne de çok büyük, böyle olunca gezmek için ideal bir yer oluyor.
  • Turist kalabalığına boğulmadan, rahat ve huzurlu bir şekilde gezebiliyorsunuz.
  • Kıyasla gerçekten çok ucuz. Restoranlardaki fiyatlardan tutun da otel fiyatlarına kadar her şey gayet uygun. Ulaşım ise nerdeyse bedava (tramvay ve otobüs için hiç para ödemiyorsunuz, havaalanı hariç) J
  • Şehirde inanılmaz bir spor kültürü –ve tabi şehir altyapısı da buna uygun dizayn edilmiş- olduğunu gözlemliyorsunuz ki etkilenmemek mümkün olmuyor.
  • Biz bir daha gidebilmeyi iple çekiyoruz…